editör: levent şentürk
Kişisel coğrafyalar
Adım 1
Nedir kişisel coğrafya?
Üzerine düşünceler
Çevreyi tanımak kavramak, algılama ile başlayan bir sürecin sonucudur. Bilinen çevrenin gerçek çevreyle olan ilişkisinin nasıl olduğu sorusunun cevabı, çevremizin zihnimizde bıraktığı imgelerdir. Çok eski tarihlerden beri insanoğlunda bir haritalama dürtüsü olduğunu düşündüğümüzde; şimdi elimize haritayı alıp yola çıkmak kadar doğal bir durum olmasa gerek. Bilindik haritalar gerçek dünyanın yansıtılmış çizgileri iken biz daha kendi ölçeğimizde daha kişisel haritalar oluştururuz zihnimizde. Bizim için yararlı, alışkın olduğumuz, sürekli karşılaştığımız, her gün aynı yerde gördüğümüz bir dolu nesne yada özne ( bir meydan, otobüs durağı, sokak, bina, tabela, satıcı,… ) zihnimizdeki coğrafyayı oluşturur. Bu durum yapı ölçeğinden ( alış-veriş merkezi, hastane) kent ölçeğine kadar algılayabildiğimiz her yer için geçerlidir. Karşılaştığımız bir hava fotoğrafı ile onun zihnimizde temsil edilişinin çok farklı olduğunu görürüz çoğu zaman. Bizim oluşturduğumuz harita eksik yada abartılı olabilir. Bu anlamda “kişisel” kelimesi bu durumu tariflemede büyük rol oynuyor. “kişi”’nin kim olduğu, yaşı, mesleği, eğitim düzeyi, deneyimi, vs. onun ölçeksiz haritasını oluşturuyor. Örneğin sokaktaki bir satıcının kentteki binaları tanıması ve hatırlaması önce kendisinin veya diğer insanların orda neler yaptığı ile, binanın nerde ve nasıl (görünüşü) olduğu ile ilişkilidir.
Adım 2 örnekleme
Kişisel haritalar defteri
Bir defter tutmaya başladım. Ne kadar kişi varsa o kadar coğrafya vardır cümlesi üzerinden başlıyor bu defter. Her sayfa bir haritadan oluşuyor. Dev bir dünyanın çok küçük bir parçasına değiniyorum. Rasgele karşılaştığım insanlardan yaşadığı yer, okul, işyeri arasında takip ettikleri güzergahı çizmelerini istedim. Herkes kendine göre tarifliyor geçtiği aralığı. Kimisi “ben hiç iyi çizemem”, paniklemesi yaşarken kimisi sanki şimdi oradan geçiyormuşcasına hızla oluşturuyor haritayı. Zaten tanımlanmış bu evrenin ölçeksiz kişisel krokilerini oluşturuyorlar.
Sayfaları çevirdikçe kendimi bir falcı gibi hissediyorum. Bir dolu kişisel coğrafyanın içinde o kişilerin zihinleri ile yer değiştiriyor zihniniz ve haritayı okumaya çalışıyorsunuz.
Sürekli değişen çevrede bu kişisel haritaların ortak bir yönü de kent içinde ima edilmiş herkesin genel olarak bildiği birtakım yapıların güzergahlar üzerinde konumlanmış olması ve haritalarında bunları ifade etmeleri. Özellikle fiziksel olarak farklılaşmış yüksek yapılar daha çok belirli. Burada görsel hafızanın bu konu üzerinde önemli bir boyutunun mevcut odlunu anlıyorum. Çevremiz hızla değişiyor. Yapılar yıkılıyor ertesi gün yerine yenisi geliyor. Dolayısıyla bellek de hızla bu yenilikleri kaydediyor. Giderek daha kolay tanımlana bir dünya oluşurken bizim kişisel coğrafyamız da tekdüzeleşiyor aslında.
Yürüdüğümüz bir rotayı çizerken çevresini de çizeriz. O bölge bize aittir. Bir yerden gelirken “evet yaklaştık bizim oralara” tabirini kullanırız hepimiz. Biliriz o sokakta camiden iki apartman sonra marketin olduğunu. Bu da çevrenin sahiplenilmesi ile ilgili bir durum.
“Haritalar entrikacıdır. Belki en çok da haritacılık kurallarını hiçe sayanlardır. Bunlar bizi bir A noktasında bir B noktasına götürmekten öte, özünde başka bir amaç güden haritalardır. İmgelem için araçtılar; yakıtı alınmış gitmeye hazır. Bu haritalara bakarız ve zihinlerimiz ne yapacağını bilir. Bilgiyi almak ve burada sıçrayarak, oynayarak, zıplayarak bir yer çıkarsamak –varlığımızı aşağı çeken o uzak ilden, bedenden kurtulmuş olarak.” (Katherine Harmon)
Ve sayfaları çevirmeye devam ediyorum her an bir yenisi ekleniyor.
Siz nasıl bir güzergah izliyorsunuz yaşadığınız yer ile iş yeriniz arasında ???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder